
Kartopuna/Bir öpücük koydum/Gökyüzüne savurdum
Aytül Akal Cumhuriyet Kitap ekinde beş yıl boyunca yazar da, Ihlara bunları okumaz mı, Aytül bu sayfadaki editörlüğünü bırakır da, Ihlara buna darılmaz mı, darılınca da tembellik etmeden veryansınlarını mektuplara taşımaz mı, bu mektuplaşmalar sürer de, Ihlara’nın annesi Mavisel bu mektuplaşmaya katılmaz mı? Derken efendim Aytül ve Mavisel, İstanbul-İzmir mesafesini elektronik posta aracılığıyla aşıp, birbirine kartopu atar gibi yıllarca şiir oynamaz mı?
“Kuş uçtu, şiir kaldı”, “Şiirimi kedi kaptı”. Kaptıysa kaptı, ben de gidip şiirimi “Kar sesi”ne, “Denizin büyüsü”ne “Mavi Ay” a sormam mı?
“Çocuk şiiri”ni araştırmanın yarattığı pek çok duygu ve düşünce var -ki hafiye gibi peşindeyim- ve bütün bunları aktarmak da epeyce uzun sürecek gibi görünüyor. Onun için Nazım Hikmet’in “La Fontene’den masallar”ına hakkını teslim edip, size bu alanda karşılaştığım en yüklü sevinçten Mavisel-Yener ve Aytül Akal’ın çocuk şiirleri serisinden söz etmek istiyorum. Özensizliğin, şablonlarla yürümenin, çocuğu aptal yerine koyarken aptallaşan düşüncelerin, pedagojik cahilliğin, kötü resimlemelerin, çocuk şiiriyle, çocukluğa özlem şiirlerini birbirine karıştırmanın afagan kumbarası halinee geldiği bu alanda, eğer karın gerçekten bir sesi varsa, onlardan dinlediğime inanıyorum.
Aytül Akal ve Mavisel Yener, yaramazlığın hakkını vererek çocuk olmayı başarmış iki yazar. Mavisel Yener tam bir düş cadısı, külahının içinden her zaman acar bir buluş çıkıyor. Kimi zaman sitem, kimi zaman zekânın yaramazlığı, her zaman barış yaratacak bir çözümle noktalanıyor. Yeni yılın geldiğinin farkında değilmiş gibi karlar nazlanıyor. Mavisel de yastığını boşaltıyor, penceresine kar yağdırıyor. Kar yağınca da yastığını karla dolduracakmış… Onun dünyasında istenen ve hemen istenen her şey illa ki bir araya getirilir ve böylece imkânsız kendine eğlence edinir. Ressam karları mora boyar ve ilkbaharla karın keyfi aynı anda çıkarılır. Arsızdır ya yetinmez, yetinip de rahat bırakmaz Ressam Amca’yı. Ondan aya kar, kuşlara kanat rica etmek, kuş yuvalarını pembeye boyayıp, içine bir fil kondurmak için yararlanır. Ve ne yaparsa yapsın naziktir, yaramazlığının sonuçlarını düşünür, onlara yine düşsel çözümler düşünür. Yuvalarını file verdiği kuşları aya gönderir. Sevinip kansınlar diye de ayı maviye boyar. İyi bir sek sek oyuncusudur, düşsel ilişkilerde sıçramalar yapmakta ustadır. “Kar tanesi-1” şiirini masal formatında verirsek de kızmaz sanırım: “Çocuğun çevresinde döndü durdu kar tanesi.... “Beni de al oyununa,” dedi, yavaşça. Kondu çocuğun burnuna. Şaşırdı çocuk: “Aaa, sen kanatsız uçuyorsun! Gel güvercin olalım, birlikte uçalım.” Şaşırdı kar tanesi: “Senin de kanadın yok ama!” Gümüş gökte beyaz güvercinler... Güldü çocuklar, güldü kar taneleri...”
Farklı tatda, hazda yaramazlıkları var iki yazarın, ki karşılıklı atışmalarında hele ki “Kuş uçtu, şiir kaldı” da bunu müthiş bir keyife dönüştürüyorlar. Yine de onları ayrı ayrı düşünmenin de önemli olanaklar sağladığını düşünüyorum. Aytül Akal’a geçmeden önce, Özdemir Asaf’ın onunla birlikte anımsadığım bir şiirini paylaşmak istiyorum: “BİRİNCİ ŞİMDİ: Çocuklukta büyüktüm, oyunlara girmedim.../O bahçelerde kaldı oynanmamış oyunlar./Ben şimdi anlıyorum oyunda çocukları;/Ne zaman, nerde baksam beni de oynuyorlar.”
Hani halının üzerinde sessizce oynayan çocuklar vardır. Anne baba fısır fısır tartışırken arada dalgınlığa gelir de seslerini hafif yükseltir. Biri şışt der, çocuğu işaret eder, sonra ses alçalır, sonra bir daha yükselir, alçalır, bir daha, bir daha... O sırada çocuğun treni kayar, gider masanın altına girer. Çocuk heyecanla treninin peşinden koşar, o arada bir köşede duran bebeğini fark eder, alır kucağına bir sürü oyuncak, derken hep birlikte masanın altına yerleşirler. Trene bir istasyon, istasyona da kalabalık gereklidir çünkü. Anne baba gözucuyla bakarlar, “Ne kadar da sevimli!”. Bu, onu tamamen unutmadan az önce olan bitendir. Sonra ‘zaten onlarla ilgilenmeyen’ çocuk tamamen unutulur. Günlük hayatın sorunlarının genel huya suya saldırmak için fırsat beklediği konuşma ise devam etmektedir.
Oysa bir imge çöplüğü gibidir çocuk. İlgilenip ilgilenmemekte kararsız kaldığı her şey -ki hepsi de küçük kırıntılardır- zamanında yarım yamalak dinlendiğinden büyüdüğünde tamamlanır.
Küçük şeylerin hüznü…. Hani koskoca bir saksı bitkisinde, yeni filizlenen bir tohumun hemen yanında da olgun bir yaprakta incecik bir çatlak filizlenmiştir ya. Kimisi koparır atar onu: Nasılsa çok geçmeden bozulup başıma iş açacak. Kimi huzursuzlukla baş etmeyi bilir: Zamanı gelecek onu atmanın, o zaman atarım ve bunca çok yaprak varken... Kimi de o yaprağa takılır işte, içinde hiçbir şeye benzemeyen bir hüzün oluşur. İnce çatlak, onca yaprağın içinde seçilen ve akılda kalandır.
Aytül Akal’ın kimi şiirlerinde halının üstünde sessiz, masum ve etrafa kayıtsız görünen çocuğun, büyüklere dair her şeyi duyup görüşünü hissediyorum ben. Bir şeyin habercisi olan bütün o küçük tartışmalar, gündelik, sıradan eleştiriler…. Sonra bir yanı büyük olan, ama sık sık çocukluğuna uğrayan değil de çocuk olan o yanıyla da sanki yaprağın ince çatlağındaki hüzünle birleşiyor: “Annem,/ “Bahçeyi düzenlesen ya,”/ dedi ama,/ babamın hep işi vardı.” Bahar çabuk kaçar, yaz hızlı koşar, sonbahar yaprakları uçuşur ve anne bahçeye hep kızgın kızgın bakar. Derken çocuksu bir çözüm sunmak üzere kış gelir ve her yer bembeyaz bir yorganla kaplanır. “Babam pek sevindi bu işe/“İşte bak,” dedi anneme./“Düzenlendi bahçemiz!/Her yer tertemiz...”
Şiirlerinde ve masallarında da örneğin heep anne babasının yatağında yatmak isteyen küçük fil hikayesinde de aynı “karşı pencere”den görünenlerin ince sızılarını veriyor. Çok sevdiğim başka bir şey daha var Aytül Akal’da Neruda’nın sorular kitabını andıran şiirleri. “Yere düşerken karlar/Neden ses çıkarmazlar?/Karlara bastığımda/Şarkı söylüyorlar oysa..” Ya da “Gök mavi/Deniz mavi/Maviden maviye düşen karlar/Neden mavi değil/Bembeyaz?” gibi.
Dilsel oyunlar ve şiirsel zekâ da gücünü yerinde kullanıyor Aytül Akal’da: “Tek tek saydım/Kar tanelerini:/Bir, iki, üç, dört, beş..../Sayılar tükendi/Kuşlarla saydım ben de:/Güvercin, serçe, papağan,/Şahin, martı, saksağan..../Kuşlar bitince,/Başladım kedilere:/Tekir, Pamuk, Sarman,/Siyam, Ankara, Van...”
İki yazarın e-posta ile kartopu oynadığı, karların ise bereye saklanarak sınıflarda kaçak öğrencilik yaptığı kitap, Aytül Akal’ın veda(!) sıyla bitiyor. Yapacak işin gücün, gökyüzünde bekleyenin yok mu senin, deyip postayı koyuyor kara. Tabii sonra gönül almayı da ihmal etmeden: “Haydi kar, güle güle.../ bir sonraki kış,/ beklerim yine....
Ben de her daim kapımı açmış sizleri bekliyorum kömür deposuna kapatılmış çocuklara yaz kış renkli karlar yağdırmaya sevgili mavi kadın, ay kadın… Dedikodu bu ya, bu sene karların canı çok sıkılmış, ya tek tek şemsiyeleriyle ya da çocuklar okuldayken yalnız kalmamak için matematik derslerine kare, üçgen, dörtgen… şeklini alarak gelecek diyorlar. Ama tek bir Kafkas dansçısı gelecekmiş bu yıl, o da benim penceremi seçmiş. Setenay’ı sizin kitabınızın arasında ağırlayacağım… Şiire yağan karları tuğlaya devşirip, krizantem bir saray yaparak… Hoşsunuz zaten, hoş kalın…
Özlem Sezer
KARTOPU-1
Kartopunun masalı
uzun sürmez.
Geldiği yere dönmekte
asla gecikmez.
M.Y.
KARTOPU-3
Kartopuna
Bir öpücük koydum
Gökyüzüne savurdum.
A.A.
KAR SESİ-1
Yere düşerken karlar
Neden ses çıkarmazlar?
Karlara bastığımda
Şarkı söylüyorlar oysa...
AA
KAR YARAMAZLIĞI-1
Yeni yıl geldi ama,
kardan haber yok hâlâ.
Yastığımı boşalttım
pamukları top top yaptım
pencereme kar yağdırdım.
Sakın kızma anne
yastıksız kaldım diye.
Kar yağınca
dolduracağım yastığımı
kar taneleriyle.
MY
MAVİ KAR-2
Karları avuçladık
tostoparlak yaptık.
Bu kartopu mavi diye,
üstüne “Dünya” yazdık.
MY
MAVİ KAR-3
Gök mavi
Deniz mavi
Maviden maviye düşen karlar
Neden mavi değil
Bembeyaz?
AA
RENKLİ KAR-1
Karlar,
Ay ışığında aybeyaz
Gün ışığında bembeyaz.
Kar taneleri,
Geçerken gökkuşağının yanından,
Hiç değmemiş mi
Mora, yeşile, maviye,
Şeker yüzlü pembeye?
AA
RENKLİ KAR-2
Kar yağıyor dışarıda
Resim yapıyor ressam amca.
Mor boyamış karları
Özlemiş ilkbaharı
Çamlara kondurmuş düşleri.
Dokunsan gülecek
Mor ormanın ağaçları.
MY
BEYAZ YORGAN-1
“Annem,
“Bahçeyi düzenlesen ya,”
dedi ama,
babamın hep işi vardı.
Bahar çabuk kaçtı.
Yaz hızlı koştu.
Sonbahar yaprakları
Yerlerde uçuştu....
Annem bahçeye hep
Kızgın kızgın baktı.
Kış gelince bahçemize
Lapa lapa kar yağdı.
Beyaz bir yorgan
Her yanı kapladı....
Babam pek sevindi bu işe,
“İşte bak,” dedi anneme.
“Düzenlendi bahçemiz!
Her yer tertemiz...”
AA
KAR TANESİ-1
Çocuğun çevresinde
döndü durdu
Kar tanesi....
“Beni de al oyununa,”
dedi, yavaşça
kondu çocuğun burnuna.
Şaşırdı çocuk:
“Aaa, sen kanatsız uçuyorsun!
Gel güvercin olalım,
birlikte uçalım.”
Şaşırdı kar tanesi:
“Senin de kanadın yok ama!”
Gümüş gökte
beyaz güvercinler...
Güldü çocuklar
güldü kar taneleri...
0 yorum:
Yorum Gönder