(2006 Tudem Edebiyat Ödülleri İlk Gençlik Romanı JURİ ÖZEL ÖDÜLÜ)
2_ Yazar: Hüsnan ŞEKER
7_Basım yılı: Nisan 2008
Kitabı Tanıtan: FİLİZ TOSYALI (Temmuz 2009)
Her an kafamızda yazdığımız ama bir türlü gönderemediğimiz çeşitli nedenlerle değiştirdiğimiz mektuplardan pek farkı olmayan mektup. Gençlerin ailelerine isyan eden ama bir türlü silemedikleri kan bağı denen sevgiyle çatışan duygularını anlatan AYRI DÜNYALAR. Dilşan’ın yazdığı mektupla bizi gençlerin dünyasını anlamaya itiyor. Bir genç kızdan çok sanki, anne babalara kuralları koyanlara, sınırlı inançları gençlere yerleştirenlere yazılmış gibi. Dilşan’ın her an kurtulmak istediği bir ev ve duyguları… Ama aslında o evde yaşamak istediğini isyanlarından anlayabiliyoruz. Anadolu’da yaşayan, kurallarla sınırlı çağdaşlıktan haberli bir genç kız Dilşan.
Yaşama tutunmak isteyen yapmak istediklerini erteleyen bir annenin dünyasında kendini yalnız hisseden bir kız. Annesinin kendi gelişimi adına yaptığı çalışmalar, sosyal duvarlarının sınırı kızına dayanıyor, beklenilenin dışında bir anne olarak algılanıyor. Genç kıza yerleşen anne kimliğinden uzak görünen kadın bireyselliğini yaşamaya çalışırken kızını özgür bırakmasıyla yine kızı tarafından suçlanıyor. Çağdaşlıkla, görenek ve gelenekler arasında kalmış, çağımız gençlerinin duygularını yansıtırken, gençten yana olup annelerin özel yaşamını görmemezlikten geliyor. Yazar genç kıza anneye haksızlık ediyor gibi bir çizgide romanını taşıyor. Yazarın kaleminden dökülen sözcüklerde bu tarafçılığı hissetmemize rağmen romanı zevkle okutan yön, yazarın güzel ve kusursuz anlatımı.
Annenin kendi gelişimi adına yaptığı çalışmalar çağımızın genç annelerine önerilen ve öğretilen çağdaş yüklemeler arasında. Ne yazık ki böyle yaşamayan annelerin çoğunlukta olduğu bir toplumda davranışı üzerine tepki çekilmeye uğraşılıyor hissi, yazarın kaleminde de hissediliyor. Bir yandan da eleştirel yaklaşan, henüz kimlik arayışı içindeki bir genç kız kendi başarısızlıklarını, aile yaşamındaki durumu anneye yüklemeye çalışırken kendi davranışlarını, isteklerini, beklentilerini kurtarmaya çalışıyor. Büyükannenin büyüttüğü o genç kız; annesiyle yaşamaya alışırken, büyükannesinin huzurevinde olmasına dayanamıyor. Anne toplumdaki yerini bulma savaşı verirken, sıkıntılarını içine atan biri olarak karşımıza çıkıyor. Genç kızı tarafından da eleştirilince hırçınlaşıyor. Nedense yazar, genç anneye hak veren birileriyle romanını süslemiyor. Gençlik yazarlarının sosyal duvarlarının sınırı kızına dayanıyor, beklenilenin dışında bir anne olarak algılanıyor. Kalkınmaya hazır ülkelerde görülen ve bilinen; genç kızlara yerleşen anne kimliğinden uzak görünen kadın, bireyselliğini yaşamaya çalışırken kızını özgür bırakmasıyla suçlanıyor. Eğitimli anne bir kitap yazma ve yayımlatma uğraşı içinde yazar olmaya çalışırken zaman zaman kızıyla iletişim kurabilse de kopuk yaşamlarını bağlayamıyor. Üstelik de davranışının yanlışlığı kızı tarafından onaylanıyor.
Annesini niçin kızdırdığını bilen bir genç kız. “…..çamurlu ayakkabılarımı bu” kez çıkarıp elime aldım. Onu daha fazla kızdırmanın bir anlamı yoktu.”
Sinem Dilşan’la ayni yaşta zengin bir ailenin kızı. Başka bir şehirde yaşamını sürdürürken aile baskısı üzerinde. Ailesi de, etrafa karşı güvensiz. Perdelerin sıkı sıkı kapatıldığı, kapıların açılırken düşünüldüğü bir evde yaşayan ataerkil, ama köklü olmayan bir aile. Dilşan çağı çağrıştıran bir iş yapan, atari salonunda çalışan eğitimsiz biriyle aşk yaşayarak ailesine tepki gösteriyor. Ailesi de ona. “Onu bir daha görmeyeceksin Mustafa Efendi gelip seni okula gönderecek” Aile bu ilişkiyi duyduğunda uyarı yapma yerine kızı o şehirden uzaklaştırarak, genci de işinden ediyor. Aile içinde de güvensizliğin körüklendiği bir davranış. Yalana ve gizliliğe iten. Arkadaşlıklarını engellemeye çalışıyorlar. Sinem başka bir şehirde akrabalarıyla kalmaya zorlanıyor. Türk ailelerinde ayni yapıdaki ebeveynler tarafından pek çok kez uygulanan yöntem, kızlarını akraba denetimine vererek yüzgöz olmaktan kurtulmak.
SONUÇ: Kişilik gelişiminin yanlış bir şekilde geliştiğini bizlere göstermek isteyen yazar yalanlarla kurguladığı son bölümlerde karakterlere çizdiği özellikleri tam olarak oturtabilmeyi başarıyor. Kuzen İlhan’ın adeta kız kuzeni Sinem için bir bekçi gibi kullanılması incitici bir davranış olarak düşünülebilir. Hangi genç erkek, bekçi durumuna girmek ister. Kuzen İlhan’ın Dilşan ile yaşadığı aşk, ilgiyle okunuyor. Sinem’in kuzenine İlhan’a uyku hapı verip aileden gizlice sevgilisini görmeye gitmek istemesi, Dilşan’ı da peşinden sürüklemeye kalkışması başlarına yeni olaylar açıyor.
Ama sonunda yaşam onları ayni şehirde İzmir’de yaşamaya yönlendiriyor.
Yaşanan gençlik aşklarıyla devam eden “Ayrı Dünyalar” iki genç kızın yabancı okuyucular tarafından çok ilgi ve hayretle okunacak çarpıcı yaşamlarının ruhlarda bıraktığı iz olarak algılanmalı. Betimlemelerin azlığı, günümüz romancılığı için iyi bir örnek. Tek bir yöresel sözcük romanın birkaç yerinde birkaç kez kullanıldığı için dikkatimizden kaçmıyor. Romanın kalıcılığına zarar vermemesi için düşünmemiz gereken o tek sözcüğün romana yedirilmemiş olması. Ayrıca espri sözcüğü de roman içinde sırıtan sözcükler arasında diye düşünülmemeli. Sözcük konuşma içinde geçtiği için romanın kalıcı yapısını bozmuyor.
Güzel, eğlenceli, okumaya değer özelliklere sahip bir kitap. Lise çağındaki gençler için uygun olduğunu düşünürken, anne babaların da okumasını önerebilirim.